Yazarlar: Sezercan Uçar & Beste Uysal
Bağlanma teorisine göre insanların yaradılışında diğer kişiler ile anlamlı ilişkiler kurmak ve bu ilişkileri sürdürmek var. Bu ilişkileri sürdürmek insanlar için beşikten mezara kadar olan bir ihtiyaç ve hayatlarını işlevsel bir şekilde devam ettirmek için gerekli. Birey sağlıklı ilişkiler kurma ve sürdürme konusunda bir sebepten dolayı problem yaşadığında bu durum ciddi bir stresi ve olumsuzlukları da beraberinde getiriyor (Bowlby, 1973). Yalnız kalmak ve sosyal izolasyonun birçok mental ve fiziksel probleme yol açması da bunun bir kanıtı.
Yalnızlık hissiyatı tüm yaş gruplarındaki insanlarda anksiyete, depresyon ve intihar düşünceleri gibi birçok ruh sağlığı problemine yol açabiliyor (Beutel et al., 2017). Sadece yalnızlık değil, kurulan bağların güvenli olmaması ve sağlıklı bir temele dayanmaması da bu saydığımız ruh sağlığı problemlerinin oluşması için bir faktör olarak gösterilebilir (Mikulincer & Shaver, 2016). Daha ilginci anlamlı ilişkilerden mahrum kalmanın faturası yalnızca ruhsal olarak değil, fiziksel olarak da kesilebiliyor. Araştırmaların sonucunda bu durum birçok kronik sağlık problemi ile ilişkilendirilmiş (Petitte et al., 2015). Kısacası bu bulgular sağlıklı ilişkilerin hayatımızdaki önemini vurgular nitelikte (Greenman & Johnson, 2022).
Anlamlı sosyal ilişkilerin yalnızca yokluğu bizi hastalıklara sürüklemiyor, aynı zamanda varlığı da koruyucu bir etkiye sahip. Güvenli ilişkilerin ve sevilen kişilerden gelen yatıştırıcı davranışların çevresel olumsuz faktörlerin etkilerini azalttığı araştırmalarla kanıtlanmış. Beyne baktığımızda destekleyici sosyal davranışların, otonom sinir sistemi ve hipotalamik-hipofiz-adrenal eksenindeki (HPA-Axis) strese bağlı aktiviteyi azalttığını görüyoruz (DeVries, Glasper & Detillion, 2003).
Coan ve çalışma arkadaşları tam da bu alanda çok çarpıcı bir araştırma yaptılar. Bu fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) çalışması için, 16 tane evli kadın, eşlerinin elini tutarken, isimsiz bir erkek deneycinin elini tutarken ya da hiç kimsenin elini tutmazken küçük bir elektrik şoka maruz bırakıldılar. Sonuçlar kadınların ellerini tuttukları kişi eşi olduğunda duygusal ve davranışsal tehdit tepkilerini destekleyen sinir sistemlerinde yaygın bir aktivasyon azalması olduğunu gösterdi. Bu sistemlerde nispeten daha sınırlı bir aktivasyon azalması, bir yabancının elini tuttuklarında meydana geldi. Yani tahmin edildiği üzere hem eş hem de yabancının el tutması, tehdide verilen sinirsel tepkiyi bir dereceye kadar zayıflattı, ancak eşlerin el ele tutuşmasında özellikle daha güçlü bir etki görüldü.
Aynı çalışmadaki belki de en çarpıcı bulgu şu şekildeydi: Kadınların eşleri ile el ele tutuşmasının nöral tehdit tepkileri üzerindeki etkileri, evlilik kalitesine göre değişiklik gösterdi. Evlilik kalitesi daha yüksek olan çiftlerde, sağ anterior insula, superior frontal girus ve hipotalamus alanlarında tehditle ilişkili daha az nöral aktivasyon görüldü (Coan, Schaefer & Davidson, 2006). Bu çalışmadan çıkardığımız sonuç şu: Sevdiğimiz ve anlamlı ilişkiler kurduğumuz kişiler ile etkileşimimiz, olumsuz çevresel etkilere ve strese verdiğimiz davranışsal ve duygusal tepkileri düzenlemede bize yardımcı oluyor ve bunun kanıtlarını beyinde görmek mümkün.
Bu sinirsel etki modelinin kişilerin subjektif raporlarında da nasıl kendini gösterdiği çok ilgi çekici: Hem eşin hem de yabancının elini tutması bedensel uyarılmanın daha düşük rapor edilmesine sebep olurken, evlilik kalitesinin yüksek olduğu çiftlerde hissedilen rahatsızlık ve acının da ek olarak daha az rapor edildiği görüldü.
Sevgi ve aşk insanlar için bir hayatta kalma mekanizmasıdır. İster ebeveyn-çocuk arasındaki sevgi olsun, ister iki partner arasındaki aşk olsun; güvenli temellere dayanan sevgi insanı korur ve özgürleştirir. Yani aslında güvenli bağlanma, bir insana bağlı kalıp onun verdiği güvenlik hissiyatıyla özgürleşebilmek anlamına gelir. Herkesin duyulmaya, anlaşılmaya, görülmeye, takdir edilmeye, sevilmeye, değer görmeye ihtiyacı var. Sevgi ve aşk denilen şeyin en temel işlevlerinden biri de insanların bu ihtiyaçlarını karşılaması ve duygusal olarak doyuma ulaşmalarını sağlaması diyebiliriz.
Kitap üzerinde güvenli ilişkilerin iyileştirici ve koruyucu özellikleri bu kadar biliniyorken, gündelik hayatın koşuşturmacası içerisinde ilişkiler zaman zaman zorlu dönemlerin içerisinden geçebilir. İlişkilerde problem yaşamak, aynı negatif iletişim döngülerine kısılıp kalmak, partnerlerin arasındaki güvenli bağın yıpranması kadar doğal bir şey yok. Ancak bu gibi zamanlarda, bir çift terapistinin de size eşlik etmesiyle, partnerinizle birlikte ilişkinizi güvenli bir şekilde yeniden şekillendirebilirsiniz.
Duygu Odaklı Çift Terapisi (“Emotionally Focused Therapy”) 1980li yıllarda Dr. Susan Johnson ve arkadaşları tarafından Bowlby’nin bağlanma teorisini temel alarak oluşturulmuş yaşantısal ve sistemik bir çift terapisi modelidir. Bu model en temelde çift arasında güvenli bir bağ oluşturmayı hedefler. Bunu yaparken çiftin duygusal tepkilerini ve partnerlerin ilişkilerindeki konumlarında bir değişim yaratarak içine sıkışıp kaldıkları etkileşim döngüsünü yeniden yapılandırır. Yapılan bir sistematik inceleme çalışması, Duygu Odaklı Çift Terapisi’nin çiftlerin sadece evlilikten duydukları tatmini arttırmakla kalmayıp; aynı zamanda evlilikten duyulan tatmin duygusunu sürdürebilmelerini sağladığını da göstermektedir (Beasley & Ager, 2019).
2013 yılında bu kez Coan ve çalışma arkadaşlarının fMRI tabanlı el tutma prosedürü tekrardan bir çalışmada kullanıldı. Bu kez araştırmada nöral tehdit yanıtlarını azaltmak için sosyal temasın kullanımı üzerinde duygu odaklı terapinin etkisi incelendi. Bunun için tıpkı önceki çalışmada olduğu gibi kadınlar romantik partnerleri ellerini tutarken, bir yabancı ellerini tutarken ve hiç kimsenin elini tutmuyorken minik bir elektrik şokuna maruz bırakıldılar. Bu esnada fMRI kullanılarak beyinleri görüntülendi ve tehdit ile ilişkili nöral aktivitelerine bakıldı. Bu prosedür hem terapi öncesi hem de çiftler duygu odaklı terapi sürecinden geçtikten sonra tekrarlandı.
Çalışmanın sonuçları duygu odaklı terapinin beynin tehditleri kodlama ve bunlara tepki verme şeklini değiştirebildiğini açıkça ortaya koydu. İlk çalışmada olduğu gibi duygu odaklı terapiden de en çok fayda gören, tehdit algısı en çok azalmış görünen grup romantik partnerinin elini tutan gruptu. Bu da çift ilişkisinde güvenli bir bağ kurmanın ve kurduğumuz bağları sağlamlaştırmanın beyni direkt olarak etkilediğini ve tehdite ve acıya verdiğimiz nöral cevabı değiştirebileceğini göstermektedir.
Dr. Sue Johnson bu durumu kendi sözleri ile şöyle açıklıyor: “Aşk, beynimizdeki nöronları sakinleştirebilen ve yatıştırabilen bir güvenlik sağlar. Sağlam bağlar kurmak sadece mutluluk sağlamakla kalmaz, aynı zamanda fiziksel ve mental sağlığı da kuvvetlendirir. Tutacak sağlam bir el bulmak, dünyamızı daha güvenli bir yer olacak şekilde değiştirir.”
Referanslar:
Beasley, C. C., & Ager, R. (2019). Emotionally Focused Couples Therapy: A Systematic Review of Its Effectiveness over the past 19 Years. Journal of Evidence-Based Social Work, 16(2), 144-159.
Bowlby J. (1973). Attachment and loss, Vol. 2: Separation, Anxiety, and Anger. Hogarth Press;
Beutel M E, Klein E M, Brähler E, Reiner I, Jünger C, Michal M, Wiltink J, Wild P S, Münzel T, Lackner K J, Tibubos A N. (2017). Loneliness in the general population: prevalence, determinants and relations to mental health. BMC Psychiatr, 7:97.
Coan J A, Schaefer H S, Davidson R. J. (2006). Lending a Hand: Social Regulation of the Neural Response to Threat.
DeVries C A, Glasper E R, & Detillion C E (2003). Social modulation of stress responses. Physiology & Behavior, 79, 399–407.
Greenman P S, Johnson, S M. (2022). Emotionally Focused Therapy: Attachment, Connection and Health. Current Opinion in Psychology. 43,146-150.
Johnson S M, Moser M B, Beckes L, Smith A, Dalgleish T, Halchuk R, Hasselmo K, Greenman P S, Merali Z, Coan J A. (2013). Soothing the Threatened Brain: Leveraging Contact Comfort with Emotionally Focused Therapy. PLoS ONE 8(11): e79314. doi:10.1371/journal.pone.0079314
Mikulincer M, Shaver P. (2016). Attachment in adulthood: structure, dynamics, and change. Guilford Press.
Petitte T, Mallow J, Barnes E, Petrone A, Barr T, Theeke L. (2015). A systematic review of loneliness and common chronic physical conditions in adults. Open Psychol J. 8(Suppl 2-M9).